Sahra Wagenknecht – Almanya’nın Hali (1)

Tahmini Okunma Süresi: 7 dakika

Kısa bir süre önce Sol Parti’den (Die Linke) ayrılan bir topluluğun öncülüğünde kurulan ve liderliğini yapan Sahra Wagenknecht’in adını taşıyan BSW, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde çarpıcı bir başarıya imza attı. Özellikle doğu Almanya’da öne çıkan BSW, milliyetçi sağ AFD ve muhafazakar sağ CDU’ya karşı bir sol ihtimali canlı tuttu. New Left Review’in Sahra Wagenknecht ile seçimler öncesinde yaptığı bu kapsamlı mülakat, kimilerinin sol milliyetçi, kimilerinin de sol popülist olarak adlandırdığı BSW’nin politik perspektifine ışık tutması açısından son derece önemli. Dört bölümde yayınlayacağımız mülakatın orijinal tam metnine (“Condition of Germany”) New Left Review’in web sitesinden ulaşılabilir.[1]

ALMANYA’NIN HÂLİ (1)

Thomas Meaney & Joshua Rahtz: Almanya ekonomisi, yapısal ve konjonktürel türde çok sayıda krizin iç içe geçtiği bir durumla karşı karşıya. Rusya ile olan savaş nedeniyle artan enerji maliyetleri; yüksek enflasyon, yüksek faiz oranları ve düşen reel ücretlerle birlikte yaşam maliyeti şoku; Amerikalı rakipleri mali genişlemeye giderken anayasal borç freni tarafından dayatılan kemer sıkma politikaları; otomotiv, çelik ve kimya gibi kilit sektörleri vuracak olan yeşil dönüşüm; ve Almanya’nın en önemli ticaret ortaklarından biri olan Çin’in elektrikli araçlar gibi sektörlerde bir rakip haline gelmesi. İlk olarak, durgunluktan en kötü etkilenen alanların hangileri olduğunu anlatabilir misiniz?

Sahra Wagenknecht: Genel bir kriz yaşanıyor, son on yılların en şiddetli krizi ve bu süreçte Almanya diğer tüm büyük ekonomilerden daha kötü bir durumda. Bu durumdan en çok etkilenen bölgeler, bugüne kadar Alman modelinin belkemiği olan sanayi bölgeleri—Büyük Münih*, Baden-Württemberg, Ren-Neckar, Ruhr. Pandemi sırasında en kötü etkilenenler perakende ve hizmet sektörleriydi. Ancak şimdi, KOBİ’lerimiz (Mittelstand firmaları) büyük bir baskı altında. 2022 ve 2023 yıllarında, enerji yoğun sanayi firmaları %25 oranında bir üretim düşüşü yaşadı. Bu, eşi benzeri görülmemiş bir durum. Şimdi kitlesel işten çıkarmaları duyurmaya başladılar. Bu küçük ve orta ölçekli aile işletmeleri—çoğu uzmanlaşmış mühendislik şirketleri veya makine aletleri, otomotiv parçaları, elektrik ekipmanları üreticileri—Almanya için gerçekten önemli. Çoğunlukla sahipleri tarafından yönetilirler ya da aile işletmeleridirler; borsada işlem görmezler ve genellikle oldukça sağlam bir yapıya sahiptirler. Kendi iş kültürleri vardır; üç aylık kârlara değil uzun vadeye, bir sonraki nesle odaklanırlar. Yerel muhitlerine entegre olmuşlardır, genellikle işletmeler arası ticaret yaparlar. Her fırsatı sömüren büyük şirketlerden farklı olarak, ki bu tip şirketler Almanya’da çok sayıdadır, çalışanlarını kaybetmemeye çalışırlar.

Mevcut krizden en çok etkilenenler bu KOBİ’lerdir. Süregiden yüksek enerji fiyatlarıyla birlikte, imalat sektöründeki iş fırsatlarının büyük bir kısmı yok olma tehlikesiyle yüz yüze. Sanayi gittiğinde her şey gider—iyi ücretli işler, satın alma gücü, topluluk dayanışması. Bunu görmek için sadece İngiltere’nin kuzeyine ya da doğu Almanya’nın sanayisizleşmesine bakmanız yeterli. Sağlam bir sanayi temeline sahip olmamız, hala nispeten yüksek sayıda iyi ücretli işimizin olduğu anlamına geliyor. Ancak KOBİ’ler uzun zamandır baskı altında. Ana akım politikacılar bu firmaları övmeye bayılır, çünkü Almanya’da çok popülerdirler — hakikaten bu küçük, yüksek vasıflı aile şirketlerini kurumsal satın almalar ve küreselleşme baskılarına karşı korumak büyük bir başarıdır. Ucuz Avro ve düşük fiyatlı Rus gazının da kısmi etkisiyle bazıları adeta gizli şampiyonlar ve dünya pazar liderleri oldular. Ancak Alman hükümetleri, küresel sermayenin teşvikiyle, bu firmaların faaliyet gösterdikleri koşulları sıkılaştırıyor. Bu sıkılaştırma, milenyumun başında Gerhard Schröder’in liderlik ettiği kırmızı-yeşil koalisyonu* döneminde gerçekleşen neoliberal dönüşümün bir parçasıydı.  Schröder, yerel bankaların yerel şirketlerde büyük hisse blokları tutma modelini kaldırdı; bu model, en azından hisselerin serbestçe işlem görmemesi avantajını sağlıyordu. Böylece finansal gruplar veya hedge fonlarının maksimum getiri sağlama doğrultusundaki hissedar değeri baskısının önü alınmış oluyordu. Schröder ayrıca, bankaları sanayi hisselerini satmaya teşvik etmek için bir kar vergisi muafiyeti tanıdı—bunu yapmamış olsaydı, muhtemelen model bozulmayacaktı.

KOBİ’leri idealize etmek istemiyorum. Çalışanlarını oldukça sert bir şekilde sömüren aile şirketleri de var. Yine de bu şirketler, uluslararası, ağırlıklı olarak kurumsal yatırımcıların olduğu ve sadece çift haneli getirilerin peşinde koşan halka açık şirketlerin kültüründen farklı bir kültüre sahip. KOBİ’lerin yok olmasına izin vermek gerçek bir siyasi hata olur. Ekonomik krizin birçok veçhesinin kökleri kötü siyasi kararlara uzanıyor—Rusya ile savaş, yeşil geçişin ele alınma şekli, Çin’e karşı düşmanca tutum gibi kararlar, bunların hepsi Almanya’nın ekonomik çıkarlarına açıkça aykırı. Schröder, Genosse der Bosse, yani bizim deyimimizle patronların yoldaşıydı, ama en azından durumu inceleyip uygun fiyatlı boru hattı gazının akışını sağlamanın önemini anladı. Mevcut hükümet, tamamen siyasi nedenlerle, yüksek fiyatlı Amerikan sıvılaştırılmış doğal gazına geçti. İktidar koalisyonundaki üç parti—SPD, FDP ve Yeşiller—anketlerde büyük düşüş yaşadı, çünkü ülkenin yönetilme şeklinden insanlara gına geldi.

Meaney & Rahtz: Bu siyasi kararları tek tek inceleyecek olursak, öncelikle, Almanya’daki enerji maliyetlerinin büyük artışı doğrudan Ukrayna’daki savaşın bir sonucu. Sizce Rusya’nın işgali önlenebilir miydi? Genellikle işgalin yalnızca silah gücüyle durdurulabilecek bir rövanşist Büyük Rus milliyetçiliği tarafından yönlendirildiği söyleniyor.

Wagenknecht: Benim izlenimim, Washington’un Rus işgalini askeri yöntemler dışında durdurmaya kesinlikle çalışmadığı yönünde. Ukrayna’nın AB ve NATO üyeliğine doğru hızla ilerlediği bir dönemde, Rus devletinin ulusal güvenlik çıkarlarının teminat altına alınması için üzerinde anlaşmaya varılmış bir tür güvenlik rejimine ihtiyaç duyulduğu açıktı. Ancak ABD, 2020’de tüm silah kontrol anlaşmalarını ve güven artırıcı önlemleri sona erdirdi ve 2021-22 kışında Biden yönetimi Ukrayna’nın gelecekteki statüsü hakkında Rusya ile konuşmayı reddetti. Rusya’nın Ukrayna’nın NATO için önemli bir üs haline getirilmesine neden daha fazla seyirci kalamayacağını düşündüğünü açıklamak için ‘rövanşist Büyük Rus milliyetçiliğine’ ihtiyacımız yok.

Meaney & Rahtz: ABD Almanya’yı Çin ile olan ekonomik bağlarını azaltması için büyük bir baskı altında tutuyor. Bu ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?

Wagenknecht: Bu bahisteki durum Rusya ile olduğundan biraz daha belirsiz. Çin’in bir rakip haline gelmesi Almanya’nın hatası değil, bu açık. Ancak kendimizi ucuz enerjinin yanı sıra Çin pazarından da mahrum bırakırsak, o zaman Almanya’da ışıklar gerçekten söner. Bu yüzden büyük şirketler bile izolasyonist bir strateji benimsememek doğrultusunda belirli bir baskıda bulunuyor. GSYİH yüzdesi olarak, ABD’ye kıyasla çok daha fazla miktarlarda Çin’e ihracat yapıyoruz, bu nedenle ekonomimiz Çin’e görece çok daha fazla bağımlı. Ancak Yeşiller bu konuya fanatikçe yaklaşıyorlar; ABD’ye o kadar bağlılar ki, şiddetli bir Çin karşıtı duruş benimsemiş durumdalar. Yeşiller’in Dışişleri Bakanı Baerbock, büyük diplomatik gaflar yaptı. Bir keresinde, Saarland’da birçok iş imkanı sağlayacak önemli bir Çin yatırımının kaçmasına neden oldu. Bu endişe verici yeni bir gelişme. Çinliler Almanya’da birçok şirkete sahip ve bunlar genellikle Amerikan hedge fonlarının devraldığı şirketlerden daha iyi durumdalar. Genel olarak, Çinliler uzun vadeli yatırımlar planlıyorlar, birçok Amerikan finans şirketini karakterize eden türde üç aylık bazda düşünmüyorlar. Elbette kâr elde etmek istiyorlar ve teknolojik yatırımlarını karşılıksız yapmıyorlar, ama aynı zamanda güvenli işler sağlıyorlar.

Bu, ekonomimiz için çok önemli. Scholz’un kendisini nasıl konumlandıracağına henüz karar verdiğini sanmıyorum. FDP de Alman iş dünyasından gelen büyük baskı altında manevralar yapıyor. Öte yandan, Rusya’nın dondurulmuş döviz rezervleri hakkında da bir tartışma yürütüyorlar. Eğer bu rezervlere ya da sadece bu rezervlerden elde edilen gelire bile el koyarlarsa, bu Çin’e Avro cinsinden rezervlerden kaçınması gerektiğine dair net bir sinyal gönderecek. Çin şimdiden bu rezervlerin bir kısmını altına çeviriyor. ABD, gayet makul bir biçimde Rus rezervlerine el koymuyor. Yani kendini aptal yerine koyanlar yine sadece Avrupalılar. Ekonomik geleceğimizi mahvediyoruz, böylece Çin—zaten bunu amaçladığı için —giderek daha fazla kendine yeten bir hale gelebilir. Hala ticarete ihtiyaçları var, ama belki de yirmi yıl sonra bize ihtiyaçları bizim onlara duyduğumuz ihtiyaçtan daha az olacak.

Meaney & Rahtz: Ekonomi Bakanı ve Yeşiller’in eski eş lideri Robert Habeck’e göre, Almanya’nın en büyük ekonomik sorunu, vasıflı ve vasıfsız işçi açığı—yaklaşık 700.000 boş pozisyon hala doldurulamamıştır. Yaşlanmakta olan toplum göz önüne alındığında, hükümet 2035 yılına kadar ülkenin 7 milyon işçi açığı olacağını tahmin ediyor. Eğer Alman kapitalizminin sağlığı yeni partiniz BSW (Bündnis Sahra Wagenknecht: für Vernunft und Gerechtigkeit [Sahra Wagenknecht İttifakı: Sağduyu ve Adalet için) için bir öncelikse, bu önemli düzeyde bir göçü gerektirmez mi?

Wagenknecht: Alman eğitim sistemi içler acısı bir durumda. Okul diploması olmayan genç yetişkinlerin sayısı 2015’ten bu yana sürekli artıyor. 2022 yılında, 20 ila 34 yaş arasındaki 2,86 milyon kişinin herhangi bir diploması yoktu ve bunların arasında çok sayıda göçmen kökenli kişi de bulunuyordu. Bu rakam, bu yaş grubundaki tüm insanların yaklaşık beşte birine karşılık gelmektedir. Almanya’da her yıl 50,000’den fazla öğrenci diploma alamadan okuldan ayrılıyor ve bunun kendileri ve toplum için dramatik sonuçları oluyor. Bu insanlar açısından kalifiye eleman eksikliği tartışması bir alay gibi görünüyor. Bizim önceliğimiz bu insanları mesleki eğitime dahil etmektir.

Bununla birlikte, Almanya’daki demografik durum göz önüne alındığında bir miktar göçe ihtiyaç olduğu açıktır. Ancak bu göçün tüm tarafların—göç veren ülkeler, göç alan ülke nüfusu ve göçmenlerin kendileri—çıkarlarını gözetecek şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Bunun için hazırlık gerekiyor; şu anda böyle bir hazırlık yok. Herkesin fiilen her yere gidebildiği ve sonra da bir şekilde uyum sağlamaya ve hayatta kalmaya çalışmak zorunda olduğu neoliberal bir göç rejiminin iyi bir fikir olduğunu düşünmüyoruz. Ülkemizde çalışmak ve yaşamak isteyen insanları memnuniyetle karşılamalıyız ve bunu nasıl daha iyi yapabileceğimizi öğrenmeliyiz. Ancak bu, halihazırda burada yaşayanların hayatlarının altüst olmasıyla sonuçlanmamalı ve insanların uğruna çalışıp vergi ödediği kolektif kaynakları aşırı zorlamamalıdır. Aksi takdirde yerlici/nativist sağ siyasetin yükselişi kaçınılmaz olacaktır. Aslında AfD bugünkü haliyle büyük ölçüde Angela Merkel’in mirasıdır. Almanya’da özellikle düşük gelirli insanlar dramatik bir konut sıkıntısı yaşıyor ve devlet okullarındaki eğitim kalitesi yer yer berbat bir hale gelmiştir. Göçmenlere ekonomimize ve toplumumuza eşit katılım şansı verme kapasitemiz sonsuz değil. Ayrıca insanların kendi ülkelerinde eğitim alabilmelerinin ve iş bulabilmelerinin çok daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda, demografik boşluklarımızı doldurmak için bu ülkelerden en girişimci ve yetenekli gençlerin bazılarını ekonomimize çekmek yerine, özellikle yatırım sermayesine daha iyi erişim ve adil bir ticaret rejimi ile bu ülkelere yardımcı olmak yükümlülüğünü hissetmeliyiz.  Ayrıca Almanya’ya taşınan yüksek vasıflı işçilerin, örneğin doktorların, eğitim maliyetlerini menşe ülkelere geri ödemeliyiz. Ve göçün insan kaçakçılığı boyutunu, yani aslında sığınma ihtiyacı olmayan insanların Avrupa’ya girmesine yardımcı olarak milyonlar kazanan çeteleri mercek altına almalıyız.

Meaney & Rahtz: BSW’ye sempati duyabilecek pek çok kişi, bazı ifadelerin, örneğin geçtiğimiz Kasım ayında Berlin’de düzenlenen göç politikası zirvesi hakkında yaptığınız yorumun—“Almanya bunalmış durumda, Almanya’da yer kalmadı”—yabancı düşmanı bir atmosfere katkıda bulunduğundan endişe duyuyor. Adil bir göç politikasının ne olabileceğini tartışırken ırkçılık veya yabancı düşmanlığı imalarından kaçınmak konusunda net olmak önemli değil mi?

Wagenknecht: Irkçılıkla her zaman mücadele edilmelidir; ırkçılıktan kaçınmak yetmez, ırkçılıkla mücadele edilmelidir. Ancak gerçek sosyal sıkıntılara işaret etmek—talebin kapasiteyi aşması—yabancı düşmanlığı değildir. Bunlar sadece gerçeklerdir. Örneğin, Almanya’da 700,000 konut açığı var. On binlerce öğretmenlik pozisyonu doldurulmamış durumda. Elbette savaşlardan kaçan çok sayıda sığınmacının aniden gelişi—2015’te başta Suriye, Irak ve Afganistan’dan olmak üzere bir milyon; 2022’de Ukrayna’dan bir milyon— kapasitede herhangi bir artışla karşılanmayan büyük bir talep patlamasına neden oluyor. Bu da kıt kaynaklar için yoğun bir rekabet yaratıyor ve yabancı düşmanlığını körüklüyor. Bu durum yeni gelenler için adil değil, ama aynı zamanda uygun fiyatlı konuta ihtiyaç duyan ya da sınıfın yarısı Almanca bilmediği için öğretmenlerin tamamen bunaldığı okullarda çocuklarını okutan Alman aileler için de adil değil. Ve bu durum insanların zaten stres altında olduğu yoksul yerleşim bölgelerinde yaşanıyor.

Bu sorunları inkar etmenin ya da görmezden gelmenin bir faydası yok. Diğer partilerin yapmaya çalıştığı da buydu ve neticede AfD’yi güçlendirdi. Açık bir dünyada göç her zaman olacaktır ve çoğu zaman her iki taraf için de zenginleştirici olabilir. Ancak bunun ölçeğinin kontrolden çıkmaması ve ani göç dalgalarının kontrol altında tutulması çok önemlidir.

Meaney & Rahtz: Irkçılıkla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyorsunuz, ancak BSW Avrupa Parlamentosu manifestosu Fransa ve Almanya’da “çocukların Batı kültüründen nefret ederek büyüdüğü” “İslamcı etki altındaki paralel toplumlar” olduğunu ilan ettiğinde, bu kulağa düpedüz şeytanlaştırma gibi geliyor Ancak aynı zamanda, BSW’nin lider kadrosu ve parlamentodaki temsilcileri kuşkusuz Almanya’daki partiler arasında köken itibariyle en çokkültürlü olanı. Buna nasıl yanıt verirsiniz?

Wagenknecht: İsveç ya da Fransa’daki kadar çok olmasa da Almanya’da da bu tür yerler var, hem de dikkate değer oranda. İnsanları sadece üretim faktörleri, toplumu da sadece polis gücüyle korunan bir ekonomi olarak görürseniz, bu sizi çok da rahatsız etmeyecektir. Karşılıklı güvensizlik ve düşmanlık sarmalından kaçınmak istiyoruz. Grubumuzdaki, sizin tabirinizle “köken olarak çokkültürlü” kişiler her iki tarafı da tanıyor ve tüm insanların sömürüden uzak, barış içinde bir arada yaşayabileceği bir toplum fikrine varoluşsal bir bağlılıkları var. Neoliberal göç politikalarının—“açık sınırlar” tam olarak budur— vaatlerini yerine getirme konusunda ne kadar kof olduğunu ilk elden biliyorlar. Ve özellikle grubumuzdaki kadınlar, ataerkilliği büyük ölçüde aşmış bir ülkede yaşamaktan mutlular ve bunun arka kapıdan yeniden devreye sokulduğunu görmek istemiyorlar.


[1] https://newleftreview.org/issues/ii146/articles/sahra-wagenknecht-condition-of-germany.pdf

* Münih şehri ile birlikte 27 kasaba ve 6 şehirden oluşan, Almanya’daki 11 metropoliten alandan birisidir.

* SPD-Yeşiller  koalisyonu.

Esad Rejiminin Çöküşü: Devrim mi, Emperyalist Proje mi?

Suriye’de Esad rejimi 12 gün gibi son derece kısa süre içerisinde başını HTŞ’nin çektiği bir muhalif blok tarafından yıkıldı. Rejimin bu kadar kısa süre içerisinde ve hiçbir ciddi direniş göstermeden yıkılması, Ukrayna’ya odaklanan Rusya’nın ve…

BSW, Sol-Muhafazakarlık ve Ulusal Aidiyet

BSW çizgisinin muhafazakârlık vurgusu; tarihsel süreçteki kutuplaşmalar dolayısıyla muhafazakâr-milliyetçi karşı-devrimci siyasetle özdeşleşen istikrar, güvenlik, dayanışma, düzen, öngörülebilirlik, aidiyet, aşinalık talebini bu siyasal hattan koparmaya yönelik bir hamledir. Bu hamlenin varsayımı şudur: Bu talebin kendisi doğası…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.