Sahra Wagenknecht – Almanya’nın Hali (3)
Kısa bir süre önce Sol Parti’den (Die Linke) ayrılan bir topluluğun öncülüğünde kurulan ve liderliğini yapan Sahra Wagenknecht’in adını taşıyan BSW, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde çarpıcı bir başarıya imza attı. Özellikle doğu Almanya’da öne çıkan BSW, milliyetçi sağ AFD ve muhafazakar sağ CDU’ya karşı bir sol ihtimali canlı tuttu. New Left Review’in Sahra Wagenknecht ile seçimler öncesinde yaptığı bu kapsamlı mülakat, kimilerinin sol milliyetçi, kimilerinin de sol popülist olarak adlandırdığı BSW’nin politik perspektifine ışık tutması açısından son derece önemli. Dört bölümde yayınlayacağımız mülakatın orijinal tam metnine (“Condition of Germany”) New Left Review’in web sitesinden ulaşılabilir
Thomas Meaney & Joshua Rahtz: Bunca yıldan sonra neden Die Linke‘den ayrılmaya karar verdiğinizi açıklar mısınız?
Sahra Wagenknecht: Mesele Die Linke’nin kendisinin değişmiş olmasıydı. Artık Yeşiller’den daha yeşil olmak istiyor ve kendisine onları örnek alıyor. Kimlik siyaseti ağır basıyor ve sosyal meseleler bir kenara itilmiş durumda. Die Linke önceden oldukça başarılıydı. 2009’da yüzde 12 ile 5 milyonun üzerinde oy almıştı, ancak 2021’e gelindiğinde oyları yüzde 5 barajının altına düştü ve sadece 2,2 milyon oy alabildi. Tabiri caizse bu ‘elit söylemler’, metropol akademik çevrelerde popülerdir, ancak sola oy vere gelen sıradan insanlar bu söylemleri pek de tutmaz. Dolayısıyla onları uzaklaştırıyorsunuz. Die Linke eskiden Doğu Almanya’da güçlü bir tabana sahipti, ancak bu insanlar farklılıklar etrafındaki tartışmalarla, en azından bu tartışmaların yapıldığı şekliyle, baş edemiyorlar. Bu tartışmalar doğru düzgün emeklilik maaşları, ücretler ve elbette eşit haklar isteyen seçmenleri yabancılaştırıyor. Biz herkesin dilediği hayatı ve aşkı yaşayabilmesinden yanayız. Ancak, göçmen kökeniniz yoksa veya heteroseksüelseniz bir konu hakkında konuştuğunuzda özür dilemek zorunda olduğunuz abartılı bir kimlik siyaseti türü var. Die Linke bu tür bir söyleme kendini kaptırdı ve bunun sonucunda oy kaybetti. Seçmenlerinin bir kısmı oy vermeyenler kampına, bazıları da sağa kaydı.
Artık partide çoğunluğa sahip değildik, çünkü Die Linke’yi destekleyen kitle değişmişti. Partinin kurtarılamayacağı açıktı. Kendi kendimize şunu söyledik: ya partinin batışını izlemeye devam edeceğiz ya da bir şeyler yapmamız gerekecek. Memnun olmayanların gidebilecekleri bir yer olması önemli. Pek çok insan “artık kime oy vereceğimizi bilmiyoruz, AFD’ye oy vermek istemiyoruz ama oy verebileceğimiz başka bir parti de yok” diyordu. Haydi bir şeyler yapalım ve yeni bir parti kuralım dememizin motivasyonu buydu. Hepimiz soldan gelmiyoruz; tabiri caizse sol bir uyanıştan biraz daha fazlasıyız. Diğer gelenekleri de bir ölçüde bünyemize kattık. Bunu kitabım Die Selbstgerechten’de (Kendini Beğenmişler) ‘muhafazakar-sol’ olarak tanımladım.[1] Başka bir deyişle: sosyal ve politik olarak solda yer alıyoruz, ancak sosyo-kültürel açıdan insanlar neredeyse onlarla orada buluşmak istiyoruz. Onlara reddettikleri şeyler hakkında ahkam kesmek derdinde değiliz.
Meaney & Rahtz: 2018’de başlattığınız Aufstehen (Ayağa Kalk) hareketinin deneyimlerinden olumlu ve olumsuz ne gibi dersler çıkardınız?
Wagenknecht:Aufstehen kurulduğunda 170.000’den fazla kişinin ilgisiyle çok büyük bir karşılık buldu. Beklentiler çok büyüktü. O zamanki en büyük hatam, buna gerektiği gibi hazırlanmamış olmamdı. Bir kere başladığımızda yapılanmaların oluşacağı yanılsaması içindeydim; çok sayıda insan olduğumuzda her şey işlemeye başlayacaktı. Ancak çok geçmeden, bir hareketin eyaletlerde, şehirlerde, belediyelerde işlemesi için gereken yapılanmaların bir gecede kurulamayacağı anlaşıldı. Bu zaman ve çaba gerektiriyor. Bu, BSW’nin gelişimi için önemli bir ders oldu: tek bir kişi bir parti kuramaz, iyi örgütçülere, tecrübeli insanlara ve güvenilir bir ekibe ihtiyaç var.
Meaney & Rahtz: BSW göz dolduran bir parlamenter grubu tarafından kuruldu. Arkadaşlarınızın uzmanlıkları ve özel uğraş alanları nelerdir?
Wagenknecht: Federal Meclis’teki BSW grubu güçlü bir kadroya sahip. Başkan yardımcısı Klaus Ernst, IG-Metall’den deneyimli bir sendikacı, WASG’nin (Wahlalternative Arbeit und soziale Gerechtigkeit) ve daha sonra Die Linke’nin kurucularından ve başkanlarından biri. Alexander Ulrich de bir başka sendikacı ve aynı zamanda deneyimli bir parti politikacısı. Die Linke’nin parlamento grubuna başkanlık eden Amira Mohamed Ali, aktif siyasete atılmadan önce büyük bir firmada avukat olarak çalışıyordu. Sevim Dağdelen, Almanya ve dünya çapında geniş bir ilişki ağına sahip deneyimli bir dış politika uzmanı. Christian Leye, Jessica Tatti, Żaklin Nastić, Ali Al Dailami ve Andrej Hunko diğer BSW parlamenterleri. Federal Meclis dışında da önemli isimler var.
Meaney & Rahtz: BSW’nin programı nedir?
Wagenknecht: Kurucu metnimizin dört temel ilkesi var. Bunlardan ilki ekonomik sağduyu politikasıdır. Bu biraz muğlak bir ifade gibi görünse de, Almanya’daki güncel durumu, yani endüstriyel ekonomimizin hükümet politikalarıyla yok edilmesi durumunu ele alıyor. Ve eğer endüstri yok olursa, bu çalışanlar ve refah devleti için de kötü olur. Dolayısıyla akılcı bir enerji politikası, akılcı bir endüstri politikası diyoruz; önceliğimiz budur.
Meaney & Rahtz: Bu, 1970’lerde Tony Benn etrafındaki İngiliz solunun geliştirdiği gibi emek temelli alternatif bir ekonomik strateji anlamına mı geliyor, yoksa geleneksel bir ulusal-endüstriyel politika olarak mı düşünülüyor?
Wagenknecht: Almanya’da, 1970’li ve 80’li yılların, özellikle madenciler grevi dönemi Britanya’sının işçi sınıfı kimliği bilincine denk bir bilinç hiçbir zaman olmadı; hoş, şimdi bu bilinç artık Britanya’da da kayboldu. Federal Cumhuriyet daha ziyade bir orta sınıf toplumu oldu hep ve işçiler kendilerini orta sınıfın bir parçası olarak görme eğilimindeydi. Almanya’da belirleyici olan Mittelstand, yani kendilerini büyük şirketlere karşı konumlandırabilen küçük firmaların oluşturduğu güçlü bloktur. Bu karşıtlık, sermaye ve emek arasındaki karşıtlık kadar önemlidir. Almanya’da bunu ciddiye almak zorundasınız. İnsanlara sadece sınıf temelinde hitap ederseniz, bir yanıt alamazsınız. Ancak, onlara, sahipleri tarafından yönetilen şirketler de dahil olmak üzere, ki bunlar kârları hissedarlara ve üst düzey yöneticilere aktarılan, işçilere neredeyse hiçbir şey verilmeyen dev şirketlerden farklıdır, toplumun zenginlik yaratan kesiminin bir parçası olarak hitap ederseniz bu durumda hitap muhatabını yakalar. Bu durumda insanlar ne söylediğinizi anlayabiliyor, kendilerini bununla özdeşleştirebiliyor ve kendilerini savunmak için bu temelde harekete geçebiliyorlar. Benzer bir karşıtlığı küçük firmalar içinde göremezsiniz, zira genellikle kendileri de sıkıntı içinde. Büyük oyuncular tarafından kendilerine düşük fiyatlar dikte edildiği için ücretleri yükseltecek hareket alanlarına sahip değiller. Ancak Almanya’nın bu açıdan Fransa, İngiltere veya diğer ülkelere kıyasla biraz farklı olduğunu biliyorum. Bu nedenle, sağduyulu bir enerji politikası ve sanayi politikası Mittelstand’ın ihtiyaçlarını dikkate alarak başlamalıdır; bu, şirket sahiplerinin ve ailelerin şirketlerini bir finansal yatırımcıya satmak yerine ellerinde tutmalarını teşvik edecek bir şekilde olmalıdır.
Meaney & Rahtz: Bu, son yirmi yıldaki hükümet politikasının örtük temelinden bir farklılığa işaret ediyor; Mittelstand hakkındaki tüm parlak konuşmalara rağmen Merkel’inki açıkça büyük şirketlere ve bir parça çevrecilikle birlikte yine de büyük şehirlere dönük bir stratejiydi. Aynı şey elbette FDP ve pratikte Yeşiller için de geçerli. Bu durumda sizin için en önemli sınır finansal sermaye ile bölgesel ya da orta ölçekli sermaye arasındaki fark ile mi tanımlı?
Wagenknecht: Evet, ama dediğim gibi bunu idealize etmek de istemiyorum. Kesinlikle her seviyede sömürü var. Ancak yine de, örneğin Amazon ya da bazı DAX* şirketleriyle karşılaştırıldığında arada bir fark var. Örneğin bugün, ekonomi küçülürken dahi DAX şirketleri her zamankinden daha fazla temettü dağıtıyor. Bazı durumlarda şirketler yıllık kârlarının tamamını, hatta daha fazlasını dağıtıyor. Almanya’nın yatırım oranı yıllardır çok düşük, çünkü küresel finans gruplarının baskısı nedeniyle çok fazla kâr payı ödeniyor. Mittelstand şirketleri ise oransal olarak çok daha fazla yatırım yapıyor.
Meaney & Rahtz: BSW’nin programındaki diğer ilkeler nelerdir?
Wagenknecht: İkinci ilke sosyal adalettir. Bu bizim için kesinlikle merkezi bir öneme sahip. Ekonominin iyi gittiği zamanlarda dahi, artan yoksulluk ve sosyal eşitsizlikle iç içe geçmiş ve gittikçe büyüyen bir düşük ücretliler kesimimiz vardı. Güçlü bir refah devleti hayati önem taşıyor. Alman sağlık hizmetleri muazzam bir baskı altında. Bir uzman doktora görünmek için bile aylarca bekleyebiliyorsunuz. Hemşire ve bakım personeli korkunç derecede fazla çalıştırılıyor ve düşük ücret alıyor—2021’deki grevlerini güçlü bir şekilde destekledik. Okul sistemi de başarısız. Daha önce de söylediğim gibi, Realschule veya Hauptschule’den* ayrılan gençlerin önemli bir kısmı çırak veya stajyer olarak işe alınabilecek temel bilgilere sahip değil. Almanya’nın altyapısı da giderek bakımsızlıktan harap hale geliyor. Onarılmayan ve bir noktada yıkılmak zorunda kalacak olan yaklaşık üç bin harap köprü var. Demiryolu hizmeti veren Deutsche Bahn asla dakik çalışmıyor. Kamu idaresinin ekipmanları eski. Anaakım politikacılar tüm bunların farkında ama hiçbir şey yapmıyorlar.
Üçüncü ilke ise barıştır. Alman dış politikasının askerileşmesine ve çatışmaların savaşa doğru tırmanmasına karşıyız. Hedefimiz, uzun vadede Rusya’yı da içermesi gereken yeni bir Avrupa güvenlik düzenidir. Nükleer bir güç olan Rusya ile çatışma masadan kalkmadıkça Avrupa’da barış ve güvenlik istikrarlı ve kalıcı bir şekilde garanti altına alınamaz. Ayrıca Avrupa’nın, ABD ve Çin arasındaki herhangi bir çatışmaya çekilmekten kaçınması, çeşitli ticaret ve enerji ortaklıkları aracılığıyla kendi çıkarlarını takip etmesi gerektiğini savunuyoruz. Ukrayna konusunda ise ateşkes ve barış müzakereleri çağrısında bulunuyoruz. Savaş, ABD ve Rusya arasında kanlı bir vekalet çatışmasıdır. Bugüne kadar Batı tarafından müzakere yoluyla sona erdirilmesi için ciddi bir çaba sarf edilmemiştir. Var olan fırsatlar da heba edilmiştir. Sonuç olarak Ukrayna’nın müzakere pozisyonu önemli ölçüde zayıfladı. Bu savaş nasıl sona ererse ersin, geride Avrupa’nın ortasında yaralı, yoksullaşmış ve nüfusu azalmış bir ülke bırakacak. Ama en azından mevcut insani acılar sona ermiş olacak.
Meaney & Rahtz: Peki ya dördüncü ilke?
Wagenknecht: Dördüncü ilke ifade özgürlüğüdür. Müsaade edilen görüşlerin gittikçe daralan sınırları içinde kalmamız doğrultusunda sürekli artan bir baskı var burada. Gazze hakkında konuştuk ama mesele bunun çok ötesinde. İçişleri Bakanı Nancy Faeser, daha geçenlerde hükümetle alay etmeyi suç haline getirecek bir ‘Demokrasiyi Teşvik’ yasa tasarısı sundu. Tabii ki, biz bu tasarıya demokratik gerekçelerle karşı çıkıyoruz. Federal Cumhuriyet’in sürekli kendini yenileyen çirkin bir geleneği var. ‘Aşırı solcuların’ kamu sektöründeki işlerden men edilmeye çalışıldığı 1970’li yıllardaki baskılara kadar geri gitmeye gerek yok. Pandemi sırasında hemen ideolojik baskıya başvurulmuştu ve şimdi Ukrayna ve Gazze’de bu baskıya daha da fazla başvuruluyor. Evet, işte bunlar dört ana ilke. Genel hedefimiz yeni bir siyasi başlangıca ön ayak olmak ve hoşnutsuzluğun son yıllarda olduğu gibi sağa kaymaya devam etmesini engellemektir.
[1] Sahra Wagenknecht, Die Selbstgerechten. Mein Gegenprogramm—für Gemeinsinn und Zusammenhalt [The Self-Righteous: My Counter-Programme—for Community Spirit and Cohesion], Frankfurt 2021.
* Çevirmen Notu: DAX (Deutscher Aktienindex), Almanya’nın en önemli hisse senedi endeksidir. En büyük otuz şirketi içerir.
* Çevirmen Notu: Realschule, Almanya’nın ortaöğretim sisteminde yer alan bir okul türüdür. Almanya’da eğitim sistemi genellikle üç farklı ortaöğretim okul türüne ayrılır: Hauptschule, Realschule ve Gymnasium. Realschule, bu sistemin ortasında yer alır ve genellikle daha fazla akademik eğilimli olan Gymnasium ve daha pratik becerilere odaklanan Hauptschule arasında bir yerde konumlanmıştır. Hauptschule, Almanya’nın ortaöğretim sisteminde yer alan bir başka okul türüdür. Almanya’da, ilköğretimin ardından öğrenciler genellikle Hauptschule, Realschule veya Gymnasium gibi farklı ortaöğretim okullarına yönlendirilirler. Hauptschule, bu okullar arasında en temel eğitim veren ve genellikle pratik ve mesleki eğitime daha fazla odaklanan okul türüdür.
1 Yorum