Kitle ile Devrimci

Tahmini Okunma Süresi: 5 dakika

Kolektif eyleme yön vermesi gereken perspektif, yirmi gün veya bir ay boyunca, her akşam 8 ile 11 arasında toplanıp evine dağılma ve ertesi gün yine aynı saatte ve belki de başka bir noktada toplanma konusunda istikrar gösterebilecek olan; sayıca çoğunlukta fakat örgütlülük ve cüretkarlık ve öne çıkma isteği konusunda altta olan isimsiz kitlenin perspektifi olmalıdır. Bana kalırsa, Türkiye’nin metropol kentlerinde yaşayan işçi sınıfının bugünkü perpsektifi de budur.

Belki içinde bulunduğumuz şu ateşli anda bunu yazmak, ayıplanacaktır. Ama yazmak zorunda hissediyorum. İnsan güçlü şekilde hissettiğini doğru sözcüklerle, kendine uygun bir dile dökmelidir. Yoksa dilsiz kalır. Yanılmak, hiç konuşmamaktan daha iyidir.

19 Mart’ta başlayan sokak protestoları, Türkiye’de her kitle protestosunun düştüğü tuzaklı hendeğe düşmeye başladı. Hendek diye tarif ettiğim şu: Drone’lar kuşbakışı çektiği zaman hepimizi heyecanlandıran, aksiyona geçen devasa kalabalığın hacmi ile sabahın erken saatlerine kadar sokakta kalacak ve çatışmayı göze alacak kadar inatçı kadrolar arasında uzlaşmaz bir mesafe var. Hendek diyorum, çünkü bu mesafe, bu çukur, içine düştüğümüz ve hareket kabiliyetimizi aşındıran bir tuzak gibi. Fakat hantal kitle, yani o büyük, devasa deve, o hendekten atlayamaz. Çünkü çok kalabalık olmak ile hantal olmak bu ortamda aynı kaynaktan besleniyor. Hem çok kalabalık hem çok çevik olamazsınız.

Demek istediğimi uzatmadan söyleyeyim: “Polis karşısında safları sıkı tutarsak, sıkı durursak iktidar düşer” diye tarif edeceğim çevik eğilimin, tereddütler ve kaygılar ile eyleme çıkan ama o devasa kitleyi kitle yapan çoğunluğa ayak uydurması lazım. Tersi imkansız. Fakat bizim siyasi kültürümüzde, siyasi hayalgücü gereği, yani siyaset hakkında duydukları, izledikleri, okudukları gereği, ateşli referanslarla idman yapan öncü gruplar var. Herkesin bildiği gibi, onlar olmadan büyük kitle eylemleri olmuyor. Fakat herkesin yine bildiği gibi – sadece onlarla da olmuyor.

Siyasi hayalgüçleri gereği, kendilerini büyük bir ayaklanma anına hazırlayan azimli, zinde ama hayalperest öncü grupların adını koymadıkları bir teorik tahminleri var. Kitlenin, er ya da geç, aradaki hendekten atlayacağını ve peşlerine takılacağını varsayıyorlar. Umuyorlar diyelim. Fakat her seferinde bu varsayım yanlışlanıyor. En basit olarak: Saat 8 civarına yapılan bir eylem çağrısına mesai çıkışı gelen binlerce kişi, saat 11-12 civarı, toplu taşıma bitmeden evine dönüyor. Ertesi gün mesaiye gidiyor. Özellikle öğrenciler veya mesleği ele veren bir azınlık, gece saatlerine kalabiliyor. Gezi zamanı, birçok insan, günler boyunca, sabah mesai akşam Gezi yaşadı. Gezi’yi uzun erimli kılan faktörlerden biri buydu. Fakat yine de, bir noktada, hem şiddetin artması hem aşınma ile bitti. Zaten bir noktada bitecekti.

Bu yapısal hendek karşısında, sol tandanslı devrimci öncüler, hemen “genel grev” diyeceklerdir. Teorik olarak doğru veya tutarlı olmakla beraber, acilen genel grev uygulanamayacağını aslında herkes biliyor. Bugünün Türkiyesinde herhangi bir işyerinin iç kültürünü veya çalışan kesimin ruh durumunu bilen herkes bana hak verecektir. Tarif ettiğim bu yarığın pratik sonucu şu oluyor: Makul bir saat diliminde büyüyen kitle, bir saatten sonra aşınıyor ve zamanla, büyük toplam bu iki eğilimi yansıtacak şekilde ikiye yarılıyor. Bence bu yarık, ideolojik yarıklardan daha belirleyici (bu yüzden böyle kitle eylemlerinde devrimci öğrenci şebekeleri ile lümpen tribün şebekeleri veya hatta şimdilerde sağ tandanslı gençlik örgütleri arasında bir stil benzeşmesi olabiliyor).

CHP, kitlesele oynamak zorunda olan bir ana muhalefet partisi olduğu için, onun parti refleksleri de tereddütlü büyük çoğunluğun refleksleri ile benzeşiyor. Tersini dileyen çok sayıda protestocu olabilir. Fakat CHP’nin refleksi normal, pozisyonu ile uyumlu. Tabii ki, şiddetin zirve yaptığı gecelerde, 23 Mart gecesi olduğu gibi, bu refleksleri gösteren CHP, sokağa çevik enerji veren topluluklar ile doku uyuşmazlığı yaşıyor. Ve çevik grupların üyeleri sosyal medyada siyasi söyleve daha çok yön verdiği için, gençleri yarı yolda bırakan CHP anlatısı öne çıkıyor.

Fakat aslında, binlerce sivil protestocu erken saatte evlerine dönerken de bu ayrımı yaratıyor. Ve tabii binlerce diğer protestocu da kitlenin büyük kısmı eve dönerken geç saatlere kadar direnerek aynı yarığı perçinlemiş oluyor. Genel seçimlerin Pazar günü düzenlenmesinin bir nedeni var. Sandık-seçim gibi daha sakin, kurallı siyasi süreçleri anlatan sözcükler sokak eylemlerinin sıcaklığı ve canlılığı karşısında soğuk ve cansız kalıyor, fakat bu soğukluk, başka hiçbir kolektif eylemde görmediğimiz bir katılım oranını mümkün kılıyor.

Kitlenin en ön sırasına yürüyüp, polis kordonuyla yüz yüze bakmaya veya çatışmaya daha istekli, buna kendini hazırlamış veya daha cesur, daha cüretli olan gruplar ile arkada durmaya eğilimli gruplar arasındaki ayrımın da, tarif etmeye çalıştığım bu hendeğin yansıması olduğunu tahmin ediyorum. Hatırlarsınız, Gezi’de de bu ayrımı konuşmuştuk. Hayatında ilk kez sokak eylemine çıkan bazı yurttaşlar, sokak eylemi örgütleme ve çatışma konusunda idmanlı grupları görünce hem cesaretlenmiş ve büyülenmişti hem de aradaki sınırın farkına varmışlardı. Belki bunu bu sözcüklerle ifade etmediler ama Gezi hakkındaki sohbetlerde eminim çok insan benzer bir konunun konuşulduğunu duymuştur. Elbette bu konuşmalar, “Gezi’yi Gezi yapan kimdi?” gibi ayrıştırıcı tartışmalara da yol açmıştı.

Tarif ettiğim bu yapısal yarık hakkında makul bir eleştiri ve oyun planı oluşturmamız gerek. Çünkü bunu yapamadığımızda, bu sorunun ifadesi ya bastırılıyor ya da daha habis eğilimler tarafından monopolize ediliyor. Kendini makul vatandaş veya milliyetçi protestocu olarak gören, isyan ederken masumiyetini korumak isteyen bir başka dar kitle geliyor, “bunlar provokatör, bunlar şöyle böyle” diyerek, bir diğer boş hikaye üretiyorlar. Sanki o öncü gruplar olmasa, polis bir anda gelip protestoculara sarılacak, “ne doğru diyorsunuz” diyecek! Büyülü bir milli bütünleşme ile protestocuların tarafına geçecek veya protesto ile duygudaşlık kuracak!

Elbette bu hayal de duvara vuracaktır. Twitter’da gördüğüm bir örnek ilginçti. 23 Mart gecesi, Zafer Partisi’ne yakın bazı gruplar “provakatörleri” durduracağız diye düşünerek ön sıralara gitmişler, polisle konuşmaya. Fakat polis onları da dövmüş. Ertesi gün şaşkınlıklarını, hayal kırıklıklarını ifade etmişler sosyal medyada. Öğretici bir deneyim olduğunu sanıyorum.

Gerçek şu ki, böyle büyük bir kitlesel sokak toplaşması, illa bu yarığı ve çelişkiyi üretecektir. İdeolojiye indirgemek doğru değil bu ayrımı. Fakat bu yarığı yorumlarken ne sol devrimci beklentiler ne de sağ milliyetçi beklentiler bir yere varacaktır. Ne büyük kitle bir anda devrimci öncü gruplar kadar cüretkar ve zinde davranacaktır, ne de “provakatörlerden” arındırılmış milli bir kitle polisin saf değiştirmesine yol açacaktır. İlki, polisin şiddet kapasitesine ve sürüp giden yaşamın günlük kaygılarına çarpacaktır. İkincisi ise polislerin memur olduğu ve hükümetin emrinde olduğu gerçeğine.

Nitekim, kolektif eyleme yön vermesi gereken perspektif, yirmi gün veya bir ay boyunca, her akşam 8 ile 11 arasında toplanıp evine dağılma ve ertesi gün yine aynı saatte ve belki de başka bir noktada toplanma konusunda istikrar gösterebilecek olan; sayıca çoğunlukta fakat örgütlülük ve cüretkarlık ve öne çıkma isteği konusunda altta olan isimsiz kitlenin perspektifi olmalıdır.

Bana kalırsa, eğer ortaya solcu hipotez atmama izin varsa, Türkiye’nin metropol kentlerinde yaşayan işçi sınıfının bugünkü perpsektifi de budur. Diğeri profesyonel siyasetçilerin ve heyecanlı, enerjik ama yaşam döngüsünde geçici bir statü olan öğrenciliğin perspektifi ve eğilimidir. Belki biraz da serbest meslek sahiplerinin ve esnafın. Öncülük yapılacaksa, öncülük yapılmak isteyen kitlenin genel eğilimini hesaba katmak gerekir.

Bunu yazmamdaki motivasyonlardan biri şu. Bu yarık bence, Türkiye’de öncü solcuların trajik hikayesini de şekillendiriyor. Büyük bir risk iştahıyla, iradeyle, idmanla büyük ateşeli anlara hazırlanıp, sonra atladıkları hendeğin öte tarafında kendini yalnız bulan bir hareket sol devrimci gelenek. Ve sonra, uzun vadede, “neden arkamdan gelmediler” sorusuna dönen bir gelenek. Tatsız, mutsuz, içe dönük bir mağlubiyet duygusu yaratır veya dönüp dolaşıp topluma küsen hatta çemkiren bir ruh hali üretir bu sonuç. Belki önderlik, hendeğin öte tarafına önden atlamak değil, hendeğin gerisinde kalarak hareket etmekte yatıyordur.

Bir zamanlar çok konuşulan bir metafordu: Sol’un Evi ve Evsizliği. Sol evsizliğin adı mıdır? Yoksa ev arayışı mıdır? Belki de, gece 12’de eve dönüp, ertesi akşam saat 7 ile 11 arasını heterojen bir kitlenin içinde, hamleli bir açıklıkta geçiren; risk iştahı ile yere güvenli basma, öne çıkma ile sıradana karışma, hızla harekete geçme ile adım adım yürüme arasındaki ilişkiyi daha dengeli kuran bir ev-sokak diyalektiğine ihtiyacımız var. Ve arada başka yerlerin de olduğunu hatırlamaya, hatırlatmaya ihtiyaç var. İşyerleri ve çarşı. Örgütlenecek grevler ve tüketim boykotları.

Hangisi genelleşmeye uygunsa, hangisi daha kararlı ve istikrarlı olabilecekse, öncülük arayışını o eylem türüne göre kurmak daha doğru olmaz mıydı?


Bu yazı Can Evren’in kişisel blogunda https://canevren.wordpress.com/2025/03/24/kitle-ile-devrimci/ adresinde 24 Mart tarihinde yayınlanmıştır.

Bu, Holokost Suçluluğu Değil, Kökleşmiş Alman Irkçı Üstünlüğüdür

Alman parlamentosu Filistin halkının soykırıma uğramasını  kayıtsız şartsız desteklerken, beyaz üstünlükçü Siyonist ideolojiyi savunurken, yerleşimci sömürgenin Büyük İsrail’e doğru ilerleyişini desteklerken, Siyonistlerin soykırım yoluyla nihayet saf bir Yahudi devleti yaratma fantezilerini desteklerken ve aynı zamanda…

Bir Zamanlar Ağaçtı: Ferdi Tayfur’un Ardından

Tayfur’un şöhretle sonuçlanacak macerası kendisini “kurtarmak” azmiyle yakından ilişkilidir. Erken yaşlarından itibaren “bir şey yapıp” hayatın bu türlüsünden azade olmaya yönelik direngen bir çaba 30 yaşına gelesiye değin hikâyesinin temel izleğini oluşturur. 1960’ların sonundan 1975’e…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.